Boşanma ve Çocuk
Boşanma ve çocuk. Boşanma ve çocuk ilişkisi çok önemlidir. Yalnız kalan anne ya da babaya gösterilen toplumsal hoşgörü, her ne kadar gün geçtikçe artmakta ve toplum boşanmayı evlilik bunalımının bir tür çözümü olarak kabul ediyorsa da, ailenin parçalanması, hala küçük çocuklar için en yaygın ve en önemli yoksunluk ve anksiyete yaratıcı nedenlerdir. Mutsuz anne ve babaların birbirlerinden ayrıldığında mı yoksa gizli ya da açık çatışmalar olsa da evliliklerini sürdürdüklerinde mi daha çok etkilendiği açıkça belirlenememektedir. Ayrıca anne ve babalar arasındaki anlaşmazlığın sürmesinin mi, yoksa bu anlaşmazlığın evliliği yıkmasının mı, çocuklar için daha zararlı olduğunu da bilmiyoruz. Bu durum için bireylere özgü yorum ve değerlendirmelerde bulunulabilir. Boşanma ve çocuk psikolojisi açısından durumsallık önemli gibi görünmektedir.
Türkiye boşanma sayısı çok az olan, son otuz yılda onbinde 3-8 arasında boşanma oranı gösteren ülkelerden biri olarak görülmektedir. Ancak kırsal kesimdeki dini nikah ile olan evliliklerin sayısı ve bu sayıları bilinmeyen evliklerdeki çocukların durumlarının ne olduğu resmi kayıtlarda yansıtılmamaktadır. (Yörükoğlu A. 1983) son on yılda ise boşanma sayısında hızlı bir yükselme görülmektedir. Boşanma ve çocuk psikolojisi açısından gelimeler çok önemli.
İngiltere’de ilkokullarda yapılan bir çalışmada, çocukların %80’den fazlasının öz ana-babasının birinin ya da ikisinin de olmadığı görülmüştür. Bir başka çalışmada da Minnesota’da 1980’lerde yapıldı. Eyalet çapında tüm okul çocuklarının 1/8’den çoğu parçalanmış bir aile ortamında yaşadığı tespit edilmiştir. 1970’li yıllarda wight adasında yaşayan 9-11 yaş arası çocukların %25’inin ana-babasından yoksun yaşadığı araştırmalarla belirlenmiştir. 1980 yılı verilerine göre tüm dünya çocuklarının 1/8’i yalnız anne ya da babasının bulunduğu ailelerde yaşamaktadır.
Gözlemler ve çalışmalar gösteriyor ki, boşanmış ailelerde çocuklarda görülen değişiklikler pek çok bakımdan ayrılan veya boşanan ana babalardaki değişikliklere koşuttur. Genellikle ayrılığı izleyen dönemde duygusal, davranışsal bozukluklar artmış, fakat iki yıl sonraki denetimlerde yavaş yavaş bu bozuklukların düzeldiği görülmüştür. (Wolkind S. Rutter M, 1985).
Boşanmanın veya aileden ayrılmanın çocuklar üzerindeki uzun sürede etkisi hiç kuşkusuz boşanmadan sonra neler olduğuna bağlı olarak çok değişir. Eğer psikiyatrik bozukluklar veya problemler varsa, bunlara yol açan önemli bir neden genellikle ayrılıktır. Bu bazen çocuğun bakımının giderek kötüleşmesi ya da içine girdiği koşullara bağlı olabilir. Yapılan çalışmalara göre, ayrılmamış olmakla birlikte, aile içinde sürekli çok kötü anne, baba ve çocuk ilişkileri yaşamış gençlerde ileriki yaşamlarında depresyon, ana babaları ayrılmış gençlerden daha sık ortaya çıkmıştır. Bu güne kadar hiçbir aile dağılmasının, ileride doğrudan doğruya depresyonla ya da diğer ruhsal bozukluklarla ilişkisi kurulamamıştır. Olsa olsa ana baba ayrılığı ileriki streslere ve tehlikelere karşı kişiyi daha çabuk kırılır hale getirir, bu belki kendine saygı ve kendine yeterlilik duygusunda azalmaya ya da duygularını denetlemek açısından bazı bozulmalara bağlanabilir. (Ekşi A. 1990).
Çocuklar anne-babalarının ayrılmasına ve boşanmasına, sorumlunun kendileri olduğu duygusu, anne ve babalardan birini ya da her ikisini suçlama, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya kadar çeşitli biçimlerde tepki gösterirler.
Okul öncesi çağdaki çocuklar anne ve babalarının ayrılmasına uyum sağlamada özellikle güçlük çekerler, çünkü çoğu zaman babanın evden ayrılmasının nedeninin kendilerinin kötü olmaları olduğuna inanırlar. Okul çağındaki çocuklar genellikle okulda uyumsuz davranışlar gösterir ya da öğrenme sorunları yaşarlar… Daha büyük çocuklar ve ergenler küçük çocuklardan daha yoğun kızgınlık gösterme eğilimindedirler… (Smart ve Smart, 1980)
Çocuğun boşanmaya veya ayrılmaya tepkileri kopukluğun süresine, ana babanın durumu ele alışına, söz konusu çocuk ya da çocukların cinsiyetine ve yaşına bağlı olarak değişecektir. (Hetherington ve arkadaşları, 1978) boşanmanın küçük çocuklar üzerindeki etkisini daha iyi anlayabilmek için bir grup okul öncesi çocukla kapsamlı bir araştırma yaptılar. Denekler ana babaları boşandığında dört, çalışma tamamlandığında altı yaşında idiler. Sonuçlar erkek çocukların boşanmadan kızlardan daha çok daha fazla etkilendiğini gösterdi. Erkek çocuklar daha az itaat ve sevecenlik, daha fazla bağımlılık ve saldırganlık gösteriyorlardı. Hetherington bunun şu olayla bağlı olabileceğini buldu: boşanmış ana babalar çocuklardan daha az olgunluk beklerler, onlarla daha kötü iletişim kurarlar… Daha az sevecen olmaya yönelirler… Ve sağlıklı ailelerle karşılaştırıldığında disiplinde belirgin bir tutarsızlık ve çocukları üzerinde denetim eksikliği gösterirler. Boşanmış ana babalar, özellikle boşanmış anneler erkek çocuklarıyla etkileşirken zayıf ana babalık iyice belirginleşir.
Ayrılıktan hemen sonraki değişikliklerden aileden aileye çok farklılık gösterdiğine değinmiştik. Bazı çocuklarda evde ve okulda sosyal ilişkiler bozulmuş, bazılarında yetişkinlere karşı büyük bir agresyon, karşı gelme veya onlara yakınlaşma kendini göstermiştir; özellikle erkek çocuklar başka yetişkin erkeklerden yardım ister hale gelmiş ya da aşırı saldırganlaşmışlardır. Kızlarda saldırganlık hem dille hem de fiziksel olarak artmış fakat ikinci yılda verbal agresyon tabloya egemen olmuştur. Kızlarda küstahlaşma, zaman zaman ağlama veya bağımlılık eğilimleriyle birlikte görülmüştür. Çevrenin ana babası ayrılan çocuğa gösterdiği tepkilerde farklı olmuştur. Örneğin öğretmenler büyük erkek çocukların ana babasının boşanmasına, kızların ana babasının ayrılmasından daha az olumlu bakmışlardır. Babaları ile muntazam görüşen veya anneleri tarafından bağımsızlık yönünde cesaretlendirilen erkek çocukların erkeksi kimliği benimsemeleri hiç de problemli olmamıştır.
Araştırma sonuçları olumlu sağlıklı bir yaklaşımı olan okullardaki çocukların ana baba ayrılığına daha iyi yanıtlar verdiklerini vurgular. Hiç kuşkusuz aile içindeki veya yakın sosyal çevredeki sosyal destek son derece önemlidir. (Volkind S. Rutter M, 1985)
Anne babalar boşandıklarında her zaman evlilik dışında kalmamaktadırlar. Veriler boşanmadan sonra yeniden evlenen bireylerin yaklaşık yarısının bunu üç yıl içinde yaptığını göstermektedir (Glick ve Norton, 1977). Yeni aile genellikle karma aile adını alır. Aile birimleri bazı durumlarda bebeklikten, yetişkinliğe kadar gidebilen farklı gelişim düzeylerindeki çocukları içerebilir. Bu durum yeni ilişkilerin kurulmasını ve yeni rollerin üstlenilmesini zorunlu kılar. Duberman 1975 yılında yeniden kurulmuş 88 aile üzerinde araştırma yapmış, ailenin bütünleşmesi üzerinde odaklanmıştır. Deneklerin %45’inin ailesiyle yüksek derecede, %34’ünün orta derecede, %21’inin düşük derecede bütünleştiğini görmüşlerdir. Bohannan ve Erickson 1978 yılında çocukların babalarıyla ve üvey babalarıyla ilişkileri üzerine araştırma yapmışlardır. Sonuçlar üvey babaların anneler ve üvey çocuklar tarafından oldukça olumlu değerlendirildiğini göstermekle birlikte, babalar kendilerini sayıların işaret ettiği kadar başarılı hissettirmiyorlardı (Onu B, 1998).
Hetherington ve arkadaşları araştırmalarında (1982) ayrılan eşlerin birinin yeniden evlenmesi halinde, öteki eşte kızgınlık, panik, kaybetme duyguları hatta depresyon gibi tepkilerin yaygın bulunduğunu bildirirler. Eve yeni gelen eşlerde çoğu kere eski eşle düşmanca bir rekabet içine giriyordu. Nedenler ne olursa olsun çocuğun beraber yaşamadığı anne ya da babanın yeniden evlenmesi, çocukla ilişkisini azaltıyordu. Çocuğun yanında kaldığı anne ya da babanın yeniden evliliği ise çocuklarda büyük bir uyum gereksinimini gerektiriyordu. Ancak eğer üvey anne ya da babalar destekleyici iseler çocuklardaki kırgınlık duyguları giderek silinmektedir. Bu araştırmaya göre genç erkeklerin genellikle yeni üvey babayla iyi ilişkiler kurdukları gözlendi. Yeni evlenme sırasında 9 ve 9’dan büyük yaşlardaki erkek çocuklarla olumlu ilişkilerin kurulması çok daha az bir olasılıktı. Yeni evlilik kızlarda ise daha az değişiklik yaratmakta (Ekşi A, 1990).
1980 ve 1984’te ABD Kaliforniya bölgesinde yapılan iki ayrı çalışmanın bulguları birbirine şaşılacak kadar benziyordu. Araştırmacılar 60 ayrılmış aileden 131 çocuğu incelediler, ilk değerlendirme ayrılıktan 1 ay sonra ikincisi 13 ay sonra yapıldı. 5 ve 10. Yıllarda aynı çocuklar tekrar değerlendirildi. Daha önceki çalışmalara paralel biçimde ayrılığı izleyenler ilk dönemlerde hem ana babalarda hem çocuklarda duygusal ve sosyal güçlüklerle karakterize idi. Çocukların ana baba ayrılığına başlangıçtaki tepkileri yaşına bağlı olarak değişti. Okul öncesi çocuklar daha bebeksileşme gibi geriye dönme davranışları gösterdiler. Endişeleri oldu, kendilerini suçlu ve sorumlu hissettiler. Uyku bozuklukları görüldü, çocuklar huzursuz, ağlamaya hazır ve saldırgandı. Oyunlardan çabuk bıkıyorlardı.
7 ile 8 yaşlarındaki okul çocuklarının bir kısmı depresif belirtiler gösterdi. Zihin devamlı babanın gidişi ile ilgiliydi, terk edildiklerini düşündüler. Bu yaş çocukları ana babalarının yeniden birleşmesini umutla beklediler. Erkek çocuklar özellikle anneye kızgındı.
9 ile 12 yaşlarındaki çocukların tepkileri ana babasından birini tüm bu problemler için sorumlu bulmak biçimindeydi. Ana babaların birine veya ikisine birden şiddetle kızgındılar ve başkalarıyla cinsel ilişkisine karşı son derece duyarlıydılar. Her iki yaş grubunda da okul başarısı düştü.
Gençlerin ana baba ayrılığına tepkilerinde gençten gence büyük farklılıklar gözlendi. Bazısı durumu anlayabildiklerini, bazısı da acımasızca eleştirdiler. Bazıları ana baba güçlüklerinden kendini başarı ile sıyırarak çok iyi uyum sağladılar yeni koşullara… Bazısının da hızla olgunlaştığı, çok daha sorumlu roller üstlendiği fakat ev dışındaki etkilerini belirgin biçimde arttırdıkları gözlendi.
Robin Sewenson adlı araştırmacıya göre bazı adolesanlar ayrılıktan derin şekilde etkilenmiş ve ayrılıktan sorumlu tutulacak biçimde intihar girişiminde bulunmuşlardır.
Walkerstein ana babaları ayrılan çocukların karşılaştığı psikolojik güçlükleri bir seri halinde topladı. En ani olanı evliliğin dağıldığının bilinmesidir, bu küçük çocuklar için daha zordur. Gençlerde ise daha kolay olmak üzere ikinci iş, alışılmış etkinlikleri sürdürmede yeniden bir yöne sahip olabilmektedir. Üçüncü iş, itilme, reddedilme duygularıyla başa çıkmaktır ki bu pek çok genç için en zor olanıdır. Dördüncü iş ana babayı affetmektir. İşte bu bazen yıllarca sürer. Beşincisi boşanmanın sürekliliğini kabul etme ayrılık öncesi aile birliğine duyduğu özlemlerden vazgeçebilme gereksinmesidir. Uzun süreli uyum için bu noktanın çok kritik olduğunu Walkerstein bulmuştur.
1984-1985 yıllarında EÜTF Psikiyatri Ana Bilim Dalı Çocuk Psikiyatrisi Bölümüne ruhsal sorunları nedeniyle başvuran ve rastgele olarak seçilen kırk kişi üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Sonuçlara göre boşanmış ailelerde çocuklarda davranış bozuklukları ve duygusal bozukluklar, anne ve babalarda ilgisiz, tutarsız tutum, babalarda alkol alışkanlığı, kişilik bozukluğu, kardeş sıralanmasında tek çocuk olma anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (Aydın C, Baskın H; 1987)
Bulgular, sayısal yönden farklılıklar gösterse bile, boşanmış ve geçimsiz ailelerdeki çocukların davranış ve duygusal sorunlarda, aile ilişkilerinde belirgin bozukluk göstermeyenlere oranla daha artmış oranlar yönünden literatür ile uygunluk içinde kabul edilebilir.
KAYNAKÇA
Aydın C, Baskın H. Boşanmış ve Aşırı Geçimsiz Ailelerin Çocukları Üzerinde Bir Araştırma. E. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi. Cilt 26, sayı 3. 1987.
Çizmecigil H. Boşanmış ve Aşırı Geçimsiz Ailelerin Çocukları Üzerinde Bir Araştırma. E. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi. Cilt 26, sayı 3. 1982.
Ekşi Aysel. Çocuk, genç, Ana Banalar. Bilgi Yayınevi. 1990.
Onur Bekir. Çocuk ve Ergen Gelişimi. İmge Kitapevi. 1988.
Salk Lee. Çocuğun Duygusal Sorunları. Çeviren: Erzem Onur. Remzi Kitapevi. 1998.
Ursula Markham. Çocukluk Travmaları. Çeviren: ikizler Can. Alfa Basımevi. 1998.
Yörükoğlu A. Değişen Toplumda Aile ve Çocuk. Aydın Kitapevi, 1983.